8 Mayıs 2016 Pazar


Kalemim titriyor, tabanım asfalta yapışık. Çılgın vuruyor yüzüme ışık. Sessiz sedasız, tek taraflı terkediş. Bir bakıma ruh içinden serzeniş.  Sıcaktan titriyorum. Fikrime yenik düşmek isterim. Çanlar onun için çalıyor. Siktirin gidin kafamdan, dünyam deli denli dönüyor. Madem anlamsızlıklar içinde kayboluyoruz bir anlamı olsun ruh hastası. Benim lugatımda bunların adı kare taşlar. Düzensizlikleri içinde saklı nizami eğriler. Görüntü seni aldatıyor.  Mucizeleri kimin neresinde. Ben tesadüf doğanım. İsminin sonuncusu, tüm romantiklerin kralı. Çaktın?
Saniyelerin üzerinde dans ediyorum saatler ile. Dakikalar umurumda değil. Bizi izliyor, biliyorum yüksekte. Hayır hayır, bende ki kuruntu. Çok oldu o trenden ineli.  O, trenden ineli.   Süner mi sandın sancılar.
Midem bulanıyor.  Zevk-i cefa. Buruk sebepsizce. Dolu taşarcasına. O kedi buraya gelecek. Hassiktir be Rıfat abi. Uza, uzaklaş, uzakta, uzarı. Uzarı nedir ya. Saplı, saklı ve belki de gizden kapaklı. Esmekten esir. Bir bakmışsın sevgiden zehir. Yüceleri sana, düşkünleri bana gamlı. Uyuşuyorum. Kek beni zehirledi galiba. Ölümüm senin elinden olacak kıl yumağı bakkal. Gidiyorum, totom merdivenin üzerinde. Cücüksün daha çok, cücüksün bu yüzden kampçılaman.  Siktiğimin radyosu kes tatavayı.
“İyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin.” Dedi Nazım. Gidiyorum tamam. Seviş, aman; sövüşmek üzere.

Kırılmış iradeler, dövülmüş avareler, gömülmüş bahanelere iç. Sev, çok sev. Az iç.

20 Kasım 2015 Cuma

Uyandırıcı


https://www.youtube.com/watch?v=uFQnC9gJ-TQ



"Yaz! Bu, varlığının etrafa saçılmış parçalarını bir araya getirebileceğin tek yoldur."  Dreamer / Tanrılar Okulu

Ne kadar kayıp olabileceğini hayal bile edemezsin dostum. Bunu samimi bir serzeniş ya da seni yolundan saptırmaya kendini adamış bir düşmanın boş sözleri olarak alabilirsin. Zamanın önemini bir kenara bırakmanı söylediğimde bunu yapmalıydın. İlk sorunu yanlış sorduğunda doğru cevaptan uzaklaştın.
Boşlukları doldurmaya ayırdığın beyhude anlarının canı cehenneme. Gezdiğimiz yolları küçümseme dostum. Karşıma çıktığın yerde olduğum gibi çıplak değilim artık. Anlamamın zaman alması önemsiz ancak bana söylediğin şeyi sana hatırlatmamın tam sırası. "Hayallerine doğru gitmiyorsan, onun senin hayallerin olduğunu kim söyleyebilir."
Damarlarımda gezen uyuşmuşluğun beni havaya uçurduğuna inanmayabilirsin. Şu an olduğum yerden senin de uçabildiğini görüyorum. Sorular içinde çakılmış ruhunla hızla giden bir trenden at kendini. Sen olmayanın nasıl öldüğünü seyret büyük bir hazla. Terk et artık dünyevi aptallıkları. Duvara çarpmayacağını ben biliyorum, sen planlıyorsun. Paramparça olmadan kırışıklığını atamayacak inancın. Görülenin ötesine koş artık. Görünmeyen seni beklemekten vazgeçmeyecek. Yollarımız defalarca ayrı düşmüş olabilir dostum. Bunun bizim aynı şeyi aradığımızı değiştirmediğini biliyorsun.
Tanıdığım yaşamışlardan bir tanesi bana öldüğünü söylediğinde kulağıma gelen en gerçeğin bu olduğuna inanmıştım. Hiçliğin derininde inandığı tanrısı ona şunu sormuştu. "Tutkulu mu yaşadın?" Verdiği cevabı tanrısı bilir ancak ceza ya da ödül olduğunu anlayamadığım şekilde onu tekrar dünyaya göndermişti. Ne söylemem gerektiği ile ne söylemek istiyorum arasında  gidip geldiğim rutin anlardan bir tane daha...
"Bir çok insanın içinde bulunduğu bir durumdu bu...İradeden bağımsız bir şekilde dünyaya geldik ve hayatta kalmaya çalışarak, istediğimiz yaşamın çok uzağında, mutluluğun tam anlamını kavrayamadan kendimizi birine teslim ettik.Onu da bir başkasına... Geçmişteki güzel anılarımızı da hayallere mahkum ettik. Bu yüzden güzeldir hayaller."
Kulağına tanıdık geldiğini biliyorum. Verebileceğim tüm yaraları verdim. Görüyorum ki görmek istediğim ile gördüğüm kişi aynı. Yapabileceğin en anlamlı şeyin kurabileceğin en anlamlı hayale koşmak olduğunu anlamalısın dostum. Her şeyin ardından elimde kalan bir kurşun var. Amacım sona gitmeyi hayal ettiğimde bunu istediğim an gerçekleştirmek fakat olur da lugatından bir söz fırlayıverirse diye söylüyorum; Son kurşunum bu hayatta gördüğün ilk güzellik olabilir dostum. "Diğerleri."

29 Ekim 2015 Perşembe

Açık Mektup - İntihar

Ne kadar puslu olabilirdi ki dünya. Ne kadar yalnız olabilirdi insan.  Ne denli uzak, ne denli yakındın yaşına.
Karşımda duran bir kadın ya da onun çıplaklığı değildi. Bir yaşam var karşımda. Onun yaşamı değil. Öylesine yaşarken onu.
Işığın içinde hapsoldum. Benzetme yapmıyorum. Henüz başına gelmemiş olması, olmayacağı anlamına gelmez. Neyi ne kadar öğrendiğinden emin olamazsın. Boşlukta süzülüyorum. Öylesine parlak ki etraf, bir adım sonra gökyüzüne düşebilirim. Kopma noktasında düşüncelerim. Aklımdan "Peşinde olduğum da bu değil miydi?" diye geçirdiğimi hatırlıyorum. Tam olarak o muydu bilmem ama; olanın, bitenle alakası yoktu. Bir kediyi seviyordum en son. Hayatımdan geriye kalan tek anım buydu. Oysa bu, yasak bir aşktı.
An kaybolduğum andır. Düşündüğüm, yok olduğum belki de yer yer çok olduğum an. Umarsızdım aslında, öylesine sığdım.  Derin cazip, kor cezbediciyci.
Biraz olsun gücüm yerinde olacak ki koşmaya başladım. Emin değilim ama kürekleri çekebileceğim aklımda yerleşik. Nefes almayı unutamam. Sözüm ona, ben cesurum orospu çocukları. Çok fazla gidemeden bir şeye çarpıp, içine düştüm. Morfinin kıskandığı durum.  Daha hissiz olamazdım.
Her ne kadar göremesem de, ellerimi üzerinde kısa bir süre gezdirdikten sonra ahşap olduğunu anladım. Süründüm biraz, sallanıyordum. Huzur. Çıkma parçaya değdiğimde yaptığım şey anlık bir refleksti. Ellerimi iki yana açtım. Bunun gerçek olma olasılığı ürpertimi aldı benden. Kürekleri bulmam kısa sürdü. Şimdi şimdi hatırlıyorum... Bilinmeyene ulaşmam için kaybolmam gerekiyordu ve evet kaybolmuştum.
"Bu anı bozmak istemezsin gerizekalı!"
Bir rota belirleme gereği duymadan asıldım küreklere. Her ne kadar kör seyretsem de hedefim karanlıktı. Nereden olduğu belirsiz bunca parıltı gölgemi yok etmişti. Oysa en çok şimdi sohbet etmeliydi benimle. Elveda dedim dostuma. Geç bir elveda.
Hani olur da varırsam diye düşündüm o an. Elimde ona verecek bir elmam yoktu ama bana neydi ki Paris' in yargısından.

22 Ekim 2013 Salı


http://www.youtube.com/watch?v=Icw3yCxBNws

Duyduğuna inanma, gördüğünün yarısına inan evlat...
Görüşüm bulanıyor, canlanıyor. Anlam veremediğim bir hareketlenme var vücudumda. Duvarlar aslında sabit değiller. Mumların odaya ruh üflediğini görebiliyorum. Ampulün neden düşünceyi temsil ettiğini anladım. Tepemde sönük bir ampul var ve  herşeyin ona ters baktığını düşünüyor kara kara. Bunu bana kendisi söyledi hemde. Olan biten bunca şeyi daha önce farkedip farketmediğimi düşünürken ayaklarımın uyuştuğunu fark ettim. Kalkmalıyım artık. Kendimi dışarıya atmadan önce gözlerimin ateş edeceği fikriyle gözlüklerimi taktım ve atıldım gecenin içine. Daha da karanlıklaştı her şey ama rahatsız etmiyor bu beni. Adımları sayabilene büyük bir ödülüm var. Geceye dair ne varsa mevcut sokaklarda. Dar sokakların içlerinde neler döndüğünü görebiliyorum. Kevaşeler ve halüsinayson zibidiler beni bekliyor. Caddenin ışıkları müziğe uyum sağlıyor. Delinin biri bana yaklaştı "Biraz çim, biraz güneş..." diye aptalca bir şey söyledi. Aldırmadım, devam ettim yürümeye. Duran insanlar, bana bakanlar, bakmayanlar hepsi bağımlı bunların.  Kime, neye bağımlı oldukları tam olarak umurumda değil. İçlerinde geçiyorum bir bir. Ruhlarına küfrediyorum. "Sizi aşağılık köleler!"
Kulaklıklar, evet kulaklıklar tam olarak neye yarıyor? Diğer bağımlıları görmezden gelmeni sağlayabiliyor mu? Hiç sanmıyorum. Bana göre, görmezden geldiğin olsa olsa kendi seçimin olmayan boktan hayatından nefret ettiğin gerçeği. Melodiyi mırıldanmaktan seni alıkoyan nedir?  Düzenli taşlar üzerinde yürümek seni önemli kılıyor ise birde kafanı yere vurmayı dene. Aciz halinin birkaç saniye için de olsa fark yaratabilğini göreceksin. Sonrası hakkında bir fikrim var ancak, muamma diyorum seni kırmamak için. Aslına bakarsan kırılman da hiç umurumda değil. Belki de kendimi kırmamaya çalışıyorumdur. Kalabalığın içinde karşıdan gelen bir çift bana yaklaşıyor. Tam olarak seçemiyorum fakat kızın ayakları yere basmıyor galiba. Hayır, kesinlikle basmıyor. Burada bir mecaz yok gerizekalı! Senin  fizik kurallarına uymuyor sadece. Bunu yapabilirmiyim diye denemeye kalmışmadan önce dikkat kesildim çifte. Erkeğin kıza içinden, "Seninle yatmak istiyorum!" dediğini duydum. Kız ise gülümseyerek daha sıkı tuttu çocuğun elini. Onun bunu duymadığını biliyorum. İşte bir halüsinasyon zibidi! Olduğum yerde durdum, gözlüklerimi çıkardım ve insanların ne tepki vereceklerini umursamadan ateş ettim erkeğe. Yüzünde acının rengini görmek bana büyük bir haz verdi. Kızdan beklenen çığlık ve içten bir sarılış gecikmedi. Haketmiyor olabilir dedim içimden. Sulanan gözlerinden bir damlanın "Düşüyorum!" diye bağırtısı kendime getirdi beni. Tüm gücümü saliseler içinde toplayıp atıldım ona doğru ve yere düşmeden yakaladım onu. Hazzım giderek katladı o anda. Gurur ile kıza doğru yerden kalkarken, damlayı ait olduğu yere bırakmalıyım dedim. Ancak başımı kaldırdığımda yoktu kız. Benden daha hızlı birinin olabileceği gerçeği şaşırttı beni. Etrafıma bakındım ve bir kaç kalabalık uzaklıkta kızın uçarak bir başka erkeğe sokuluşunu gördüm. Demiştim sana gerizekalı bu bir mecaz değil, kız uçuyor. Dünyadan düştüğümü sandığım anlardan biriydi bu da. Ayaklarımın yerden kesildiğini fark etmeden süzüldüm kalabalıktan kıza doğru. Bütün gücümü nefesime verip fısıldadım kulağına "Hem köle, hem kevaşe." Ateş ettim rastgele defalarca fakat zincirlerinin kırılışını izlemeden gözlüğümü taktım ve yola koyuldum. Gırtlağımdan beynime doğru bir duman yayılmaya başladı. Kendimden korktum yine. Diğer bütün insanların aldırmaz bakışları arasından kaçmaya fırsat buldum. Görüşüm iyiden iyiye azaldı. Midemde bir bulantı. Beynimi parçalıyorlar adeta. Karanlığın içinde dizlerimin üstüne çöktüm. Düşüyorum!
Uyandım. Gözlerimi açtığımda ışık kör edercesine parlıyordu. Ellerimi iki yanıma değdirip bir çimenlikte olduğumu fark ettim. Şimdilik bu kadar cinayet yeter diye mırıldandım kendime. Ayağa kalktım gözlüklerimi çıkardım ve sahibine uzattım. Aldı ve şöyle söyledi bana; "Biraz çim, biraz güneş..." Gülümsedim istemsizce ve bir sonraki cinayete kadar kayboldum ortalıktan. Dediğim gibi "Duyduğuna inanma, gördüğünün yarısına inan evlat."
Benim adım Dublör ve seni tanıdığıma hiç memnun olmadım...

18 Ekim 2013 Cuma

http://www.youtube.com/watch?v=-uJ61jgFCMM
Çapayı attığımda ne kadar derine ineceğinden haberim yoktu. Ben her zamankinden farklı olmaksızın uyanmamış, ellerimi yüzümü yıkamamış, bir şeyler atıştırmamıştım halbuki. En sade kıyafetlerim üzerimde bir duvara boş bakışlar atarken yakaladım kendimi. Bu noktaya nasıl geldiğimden daha çok, duvarda beliren yazıya odaklandım. Sırt çantamı alıp en gereklilerimi topladım hemen. Neden olduğunu bilmesemde bir ip daima olmalıydı yanımda. Bir çakmak, bir çakı, bir kalem, birkaç boş kağıt parçası. Koskoca bir boşluğu, kudretli bedenim ne kadar doldurabilir? Bir sigaraya ne kadar anlam biçebilir bir insan? En kalabalık halinizin en tehlikeli anlarınız olduğunu söyleseydim ne derdiniz? Ben kendi halimde bir balıkçıyım. Söylediklerimin sizin için ne kadar önemli olduğu umurumda değil. Büyük dalgaların adamıyım ben. Dibe vuruken tek sahip olduğunuz şey küçük bir nefestir. Ancak bir sonraki en  insani ihtiyacınız olabilir. O anda tüm hayatınızın karanlıkta belirmesi ne kadar değiştirebilir geleceği? Pişman olduğun haddinden fazla şey varsa; "Çırpın!" diye kulağınıza fısıldayacağım. Balık kokusu ile karışık halat yorgunu ellerim size ne kadar yardım eder? Sallantılı uykuların adamıyım ben. Dalgalar en büyük kalabalığım. Durgur sular en büyük düşmanımdır benim. Loş bir kafa sizi derin sulara sürükleyebilir. En büyük dinginliği gerçek bir boğulma sağlayabilir. Ardına düşmeyin görünmeyen karanın. Kaybolun!  Duvarımda yazan şizofrenik bir sancı kadar basit olabilir herşey. "Bulun beni..."

17 Eylül 2013 Salı


Dünyadan düştüğünü sandığın bir an olacak. Ona gittiğini göreceksin. Bir demet çiçek yok elinde, tek kozun kızarmaya yakın gülen yüzün, belki de dezavantajın kim bilir? Senin yaşıyor oluşunun simgesi olan o organ hiç bu kadar dikkatini çekmeyecek. Derin nefesler alacaksın bir bir. “Şimdi normale dönüyorum… Toparlan!” diyeceksin.  Öncelikle sana bir “giriş” gerekecek evlat. İyi bir giriş. Selam mı vereceksin? “Ne haber” mi diyeceksin? Bakacaksın ona uzunca ve gidişini izleyeceksin. Yarın! Evet evet yarın.” diye geçireceksin aklından.
Aslında olan bitenin farkında olacak ama belli etmeyecek. Ona gitmeni bekliyor olabilir. Olmayabilir de. Canı cehenneme. Doğru zamanı kollayacaksın evlat. O anın doğru an olduğuna hiç emin olamayacak olsan da aynanın karşısına geçeceksin ve hiç olmadığı kadar kusurlar bulacaksın kendinde.  Aşman gerek bunları. Fırlayacaksın bir anda, koşacaksın her zamankinden hızlı. Evet ona gidiyorsun. Saçma gelecek ama aklından kızarıp kızarmadığını, terleyip kötü görüneceğini, esen rüzgarın saçlarını bozacağını geçireceksin. Dur! Dünyanın tepesindesin, şimdi düşmek istemezsin evlat. Ona ne dediğin umurumda değil onun söyleyeceklerindeyim daha çok. Bakacak sana ve tebessüm edecek.  Birden ayakların yerden kesilecek gökyüzüne hızla uçmaya başlayacaksın. Arkanda iz ve ses bırakarak yeterli seviyeye ulaştığında rengarenk patlayacak, etrafa saçılacaksın. İnsanlar bir yerlerde bir şeylerin kutlandığını bilecek.
Bundan sonra önemli olan şey “gelişme” evlat. Yanında geçirdiğin her anın uzamasını ona bakarken zamanın durmasını isteyeceksin. Okyanusta yüzüp küçük gelmesinden yakınacaksın. Dudaklarından çıkan her ses dalgası seni boğmaya yetecek derecede olacak. Sen ise bağıra çağıra söyleyeceksin yüzme bilmediğini. Hem de hiç utanmadan! Omuzların dikleşecek evlat, daha bir güvenir olacaksın sırtına. Gülüşlerin aşağılayıcı olacak. Kibir ile bakacaksın insanlara. Onun senin yanında olduğunu bileceksin. Kaynar su dökülse üzerine ona bakmaya devam edecek, oralı olmayacaksın. Kıskanacaksın, söveceksin, döveceksin içini, sinirlenip alacaksın ellerinin arasına başını ve korkacaksın evlat. Gözlerini kaparsa kör olmaktan korkacaksın. Güldüremezsen onu, ölüm kokacağını bildiğin gözyaşlarından korkacaksın. İçine atıp onları zehirlenmekten korkacaksın. Bağlanmaktan korkacaksın evlat. İlk öpüşünde onu, nefesinin kesilmesinden korktuğun gibi. Ellerine dokunacak ve doğacaksın. Emekleyip adım atacaksın onunla. Yürümeyi öğrendiğinde beraber gezeceğiniz çok yer olacak. Sarılacaksın saatlerce ve sevişeceksin onun bedeni ile.  Gün batımının aslında hayatın en büyük mucizesi olduğunu düşüneceksin.
Fakat günler aylar geçecek ve sıradanlaşacaksın sıradanlaştıracaksın sancılarını. Hissizleşmeye doğru koşacaksın. Hızla azalan onca dürtülerinden bağımsız olarak bir tek kibrin kalacak yanında. “Buraya kadar” yada buna “kader” mi dersin bilemem. En güzel olan seni kemirecek. Bir kaşif olduğunu ve yol yapma vaktin geldiğini düşüneceksin. Keşfedilecek onca şeyin bir yerlerde seni beklediğini. Kıracaksın onu kırılacaksın ama kırışmayacaksın evlat. Yeni bir kelime öğreneceksin melankoli dedikleri. Öğrenecek ve kullanacaksın bunu çünkü sana ilham verecek. İlk aşkın, yol hikayelerin artık, kendine anlatacağın… Belki yalan belki gerçek.
Yıllar geçecek uzun yollar yapacaksın. Uzun sözler edecek uzun kitaplar bitireceksin. Aşkların olacak hiç olmayan belki de, yeni duygular tadacaksın. Biri sana gelip “Seni seviyorum!” dediğinde inan bana evlat yüzmeyi öğrendiğini sandığın o okyanusta vurgun yiyeceksin. Derinlere doğru batmanın anlamını saniyeler gösterecek sana.Seni ilk suya atan belirecek karşında. Gözlerine bakacaksın heyecanının. Atlat onu evlat. Ya şimdi yen ya asla. Tutma elini kendin çık o sudan. Evet işte böyle. “ Seni seviyorum.” Diyeceksin. Tanıdığın her kadına bahsedeceksin ondan, çocuktum diyeceksin ve çocuktu. Kötülediğin de olacak gülümsediğinde yer yer. Azaldığını hissedeceksin gittikçe her dakika çoğaldığını düşünsende. Sevişmeler uzun gelecek. Çaldığın her saniye sana yetmeyecek. Kısalacak gittikçe dokunuşlar. Farkedeceksin  bütün yollarda onu aradığını. Aramaya devam edecek  ve bulamayacaksın.

                Söylemiştim sana evlat. “Dünyadan düştüğünü sandığın bir an olacak.” Şimdi sana düşen güzel bir “son” bulmak... 

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Hissettiklerimin gerçekten çok yalana yakın kandırmacalar olduğunu biliyorum. Birazdan düzelecek nefes alışım. Aslında sıkışmıyor göğüs kafesim. Panik yok! Heyecanlacak değilim hoş. O bir büyücü! Etrafında görünmeyen bir kalkanı var. Sakın yaklaşma.
Söylemek istediğim her şey bir yana, söyleyemediklerimden daha çok canımı sıkan ne olabilir ki bana.
Yemeye tiksindiğim yeşil zeytini çok sevdim ben.
Ruhumun yükseldiğini hissedebiliyorum ya da ben yükseliyorum ne fark eder. O girdiği anda kadraja sevmediğim onca şeyi neden sevmediğimi anlamlandıramıyorum.
Evlat başarabilirsin.
"İç bade güzel sev var ise akl u şuurun."http://www.youtube.com/watch?v=ljzehPvr9zk